Mar
16
2016

“MEDRESELER LEGAL OLMALI”

 

            Böyle diyor Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve devam ediyor, “bir kısmını Kuran kursu yaparak legalleştirdik”

Bence doğru söylüyor.

“Legal” İngilizce bir sözcük, anlamı yasal demek, “illegal” ise yasa dışı…

Bay Görmez çok dürüst bir şekilde, açıkça “Zaten medrese eğitimi yapılıyor. Ancak yürürlükteki yasalar buna izin vermediği için illegal yapılıyor. Biz bir kısmını kitabına uydurup yasal hale getirdik. Medreseler de yasal olmalı” demek istiyor.

Bay Görmez, gönlünde yatanı, düşüncesini daha nasıl söylesin?!..

***

Medreseler, ağırlıklı olarak dinî dersler okutulan orta ve yüksek öğrenim kurumlarıydı. Buralarda, Kuran, kıyas, icma, fıkıh, kelam, hadis, tefsir, hikmet, akaid gibi dersler okutulurdu. Yani sorgulayıcı bir eğitimin yerine dogmaların belletildiği yerlerdi.

Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 3 Mart 1924’te Öğretim Birliği Yasası (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) 430 yasa numarası ile TBMM tarafından kabul edilerek, ülkedeki tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştı. (Türkiye dahilindeki bütün müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaleti’ne merbuttur)

Yasa çıktığında Milli Eğitim Bakanı İsmail Safa Özler’di. Ondan sonra Milli Eğitim Bakanı olan Hüseyin Vasıf Çınar, 13 Mart 1924 tarihli bir genelgeyle medreselerin kapatıldığını duyurmuştu.

***

Medreselerin kapatılması Öğretim Birliği Yasası’nın doğal sonucuydu.

Bu yasa ile artık gereksiz olan, çağ dışı tüm eğitim kurumları kapatıldı.

Medreseler, verdikleri eğitimle, Cumhuriyet Devrimi’nin yetiştirmek istediği Türk insanı arasında kültür ikiliğine neden olan kurumlardı.

Bir tarafta laik ve çağın gereksinimlerine göre yetiştirilmek istenen insanı şekillendiren eğitim verilirken diğer taraftan bunun karşıtı olan insan tipini yetiştiren kurumları korumak büyük bir çelişkiydi.

Medreseler, yeni kurulan çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel ilkelerine karşı olan insanları yetiştiriyordu.

Yasa çıktığında ülkede 479 medrese ve 18 bin civarında medrese öğrencisi vardı. Ancak bu öğrencilerin 12 bin kadarı medreseye kayıtlı ancak öğrenim görmeyen insanlardı. Çünkü 2. Abdülhamit döneminde çıkarılan bir yasa ile medrese öğrencileri askerlik yapmıyorlardı. (Askerlikten muaf tutuluyorlardı)

Öğretim Birliği Yasası’ndan iki yıl sonra çıkarılan 2 Mart 1926 tarihli Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat Yasası’yla da ilk ve orta öğrenimde uygulanacak temel izlenceler saptanmış; devletin izni olmadan hiçbir okul açılamayacağı belirtilmiştir.

***

Cumhuriyetin ilanından önce verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı ve yeni bir devletin kurulması gibi olağanüstü durumların yaşandığı dönemde kurulan TBMM Hükümeti, din hizmetlerini yürütmek için “Şer’iye ve Evkaf Vekâleti” adlı bir bakanlık kurmuştu.

En önemli devrim yasalarının çıktığı dönemde Atatürk’ün emriyle bu bakanlık kapatılmış ve yerine, 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı yasayla din işlerini yürütmek, toplumu bu konuda aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle yükümlü “Diyanet İşleri Başkanlığı” kurulmuştu.

*** Devamını oku »

Mar
7
2016

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ


Artık öykü herkes tarafından biliniyor:
​8 Mart 1857’de New York kentinde 40 bin dokuma işçisi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için greve başlar. Polis işçilere saldırır. Onları fabrikaya kilitler, barikatlar kurar. Bu arada çıkan yangında 129 kadın işçi ölür. Cenaze törenine 10 binden fazla kişi katılır.

DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

 

Artık öykü artık herkes tarafından biliniyor:

8 Mart 1857’de New York kentinde 40 bin dokuma işçisi, çalışma koşullarının iyileştirilmesi için greve başlar. Polis işçilere saldırır. Onları fabrikaya kilitler, barikatlar kurar. Bu arada çıkan yangında 129 kadın işçi ölür. Cenaze törenine 10 binden fazla kişi katılır.

1910’da, Uluslararası Sosyalist kadınlar Konferansında 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması kabul edilir. 1921’de yapılan 3.Enternasyonal Komünist Partiler toplantısında da bu ad “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak değiştirilir.

***

Öncelikle altını kalın çizgilerle çizmem gerekir ki, erkek egemen bir toplumda tüm kadınlar emekçidirler. Bu nedenle Türkiye’de, emekçi sözcüğü kullanılsın ya da kullanılmasın, kutlanan günün adı “Emekçi Kadınlar Günü” dür.

Peki, ülkemizde 1921 yılından beri, (12 Eylül 1980 – 1984 arası dışında) kutlanan bu günün kadınlarımıza getirisi ne olmuştur?

Bence, bu sorunun yanıtını, Atatürk’ün kurduğu bu ülkede O’nun devrimlerinin izlediği çizgi içerisinde aramak en doğru yoldur.

Saltanat 1 Kasım 1922’de kaldırıldı. Bugünkü durum nedir?

Cumhuriyet 29 Ekim 1923’te ilan edildi. Bugünkü durum nedir?

Halifelik 3 Mart 1924’te kaldırıldı. Bugünkü durum nedir?

Medeni Kanun 17 Şubat 1926’da kabul edildi. Bugünkü durum nedir?

Tekke ve zaviyelerin kapatılması, tarikatların kaldırılması 30 Kasım 1925’te gerçekleştirildi. Bugünkü durum nedir?

Laikliğin kabul edilmesi 1928 – 1937 yılları arasındaki bir süreçte gerçekleşmişti. Bugünkü durum nedir?

Kıyafet Kanunu 25 Kasım 1925’te kabul edilmişti. Bugünkü durum nedir?

Eğitim ve öğretim devrimi 3 Mart 1924’te; harf devrimi 1 Kasım 1928’de, dil devrimi 12 Temmuz 1932’de yapılmıştı. Bugünkü durum nedir?

Ve tüm Cumhuriyet Devrimleri için bugünkü durum ne ise, 1922 – 1937 yılları arasında kadınlara verilen bir takım haklar için de bugünkü durum aynısıdır.

Yani bu devrimleri yok sayma!..

*** Devamını oku »

Mar
2
2016

“SEVGİNİN GÜCÜ, GÜCE OLAN SEVGİ”

 

28 Şubat 2016 günü Sözcü’de Uğur Dündar’ın “Öyle Bir Aşk ki!..” başlıklı yazısını okurken, Zeitgeist Hareketi Belgesel filminde duyduğum ve bir yere kaydettiğim

“sevginin gücü, ‘güce olan sevgiyi’ aştığı vakit dünya aydınlığa kavuşacaktır” sözünü anımsadım.

Uğur Dündar yazısında Suna ve İnan Kıraç çiftinin aşkından söz ediyor ve Vehbi Koç’un kızı olan Suna Hanım’ın ALS tanısı konulan hastalığına karşın, eşinin ve kızının 16 yıldır Suna Hanım’a nasıl destek olduklarını anlatıyordu.

Zeitgeist Hareketi Belgeselinde ise, toplumun her türlü iyiliği için, bilimsel bir yöntemle sosyal kalkınmayı savunan, modern küresel halkın paraya değil kaynağa bağlı bir ekonomiye geçmesini hedefleyen, on binlerce üyesi olan dünya çapındaki bir hareket anlatılır.

***

            “Güç” sözcüğü, dilimizde hem sıfat hem de ad olarak çok kullanılan bir sözcüktür.

Zeitgeist Hareketi Belgesel filminde sözü edilen güç, “bir olaya yol açan devinim”, “sınırsız salt nitelik”, “büyük önemi ve etkinliği olan, bir amaca ulaştıran nitelik” anlamlarına gelen bir ad olarak kullanılmıştır.

Bir düşünür, “Tanrı sevgidir. Onun gücü her şeye yeter”, başka bir düşünür de “Kıyamet sevginin tükendiği zaman olacaktır” der.

İnsanı bir kimseye ya da şeye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten içsel duygunun gücünü anlatması bakımından bu sözlerin önemli olduğunu düşünüyorum.

Devamını oku »

Şub
24
2016

İĞRENME

 

Kişiliksiz insanlardan hep iğrenmişimdir.

Bir orun (mevki) edinmek, üç kuruşluk çıkar sağlamak için, güçlülerin önünde eğilip bükülen, kendinden güçsüzleri de ezen insanlar bende tiksinti uyandırmıştır.

Kişilik dediğimiz şey, insana yakışacak tutum ve davranışlardır.

Dün dediğini, bir gün sonra yadsıyan insan kişiliksizdir.

Yalan söyleyen insan kişiliksizdir.

Kendine yapılan iyilikleri yadsıyan insan kişiliksizdir.

Yerine getiremeyeceği sözler veren; verdiği sözde durmayan insan kişiliksizdir.

Aç gözlü insan kişiliksizdir.

Yüze gülüp, arkadan kuyu kazan insan kişiliksizdir.

Sorgulamayan, kör inançların bataklığında kulaç atan insan kişiliksizdir.

Aslında, yaşamı güzel ve olumlu kılan ne varsa, bunların karşıtını kendinde barındıran tüm insanlar kişiliksizdir.

Bu aşağılık ve bayağı insanlardan tiksiniyorum.

***

Evimin önündeki küçük bahçede çiçeklerimle uğraşıyor, ayaküstü yanıma gelen bir arkadaşla da konuşuyordum. Arkadaş bir ara bana “Bunlarla uğraşacağına buraya sebze eksene” dedi, sonra devamla: “Babam, boğazınızdan geçmeyecek hiçbir şeyi bahçenize ekmeyin, derdi.

Başımı kaldırıp, şaşkınlıkla yüzüne baktım. Arkadaş, babasının bu öğretisine yürekten inanmıştı. Yaşamda güzel ve güzellik denen kavramın, insanda yarattığı duygulardan habersiz görünüyordu.

Birden yanımı yöremi, güzelduyudan (estetik) yoksun insanların doldurduğunu düşündüm ve korkuyla ürperdim.

*** Devamını oku »

Şub
17
2016

KARŞIDEVRİM ANAYASASI

 

Aklı doğru ve yöntemli bir biçimde yürütme sanatına, sav (iddia) ve karşı savdan bileşime ulaşma yöntemine eytişim (diyalektik) denilir. 19. Yüzyılın ünlü Alman filozofu Hegel, “gerçeğe ulaşabilmek için, kavramları karşıtlarıyla birlikte düşünmek gerekir” der.

Dünyamızdaki –hatta evrendeki- tüm süreçleri eytişimsel bir bilgiyle çözümleyebiliriz. Çünkü o süreçlerin tümü zaten eytişimsel bir şekilde işlemektedirler.

***

Her devrim, karşıdevrim sürecinin doğuşunu da beraberinde getirir.

Bu, ak–kara, sıcak–soğuk, iyilik–kötülük, gece-gündüz ve benzerleri gibi, zıtların beraberliğidir.

Bir ülkede bir devrim yapılırken, aynı süreçte karşı devrim de doğar.

Ancak kuvvetli olan kuvvetsizi baskılar, tamamen yok edemez. Devrim gücünü yitirince karşıdevrim boy göstermeye başlar. Bu diyalektiğin yasasıdır.

Bu yasayı bilmeden, Türk Devrimi’ni ve bu devrime “karşıdevrimi” anlamamız olanaksızdır.

Devamını oku »