“HER TOPLUM, LAYIK OLDUĞU ŞEKİLDE YÖNETİLİR”

  Başlıktaki söz; kuvvetler ayırımı esasını ortaya atan, yazdığı kitapta yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden ayrılmasının önemini belirten Fransız politik düşünür Montesquieu’ ye ait.

 Günümüzden 322 yıl önce doğan bir filozofun söylediği sözün bugün de geçerliliğini sürdürmesi hayli ilginç!

Ulusu oluşturan bireylerin niteliği ile o ulusun yönetenlerin arasında bir korelasyon (biri olmadan öteki düşünülemeyen iki şey arasındaki ilişki) olduğunu vurgulayan bu cümle Atatürk’e, İnönü’ye, Bismarck’a, Churchill’e, Hz. Muhammed’e atfen (mal edilerek) de söylenir.

Montesquieu’den birbuçuk asır sonra doğan bir başka düşünür, Nietzsche ise “Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!” diyor.

Ben söylemiyorum, Nietzsche söylüyor, ister katılır, ister katılmazsınız!

***

 Bir “onaylama işlemini” geride bıraktık.

“Seçim” sözcüğünü özellikle kullanmadım. Bu köşenin okurları daha önceden bu konuda yazdıklarımı biliyorlar.

Bugün 24. dönem milletvekili olarak TBMM’ye girenleri, bağlı oldukları partilerin liderleri ve onun sözünden çıkamayan etraflarındaki birkaç kişi seçtiler.

Siyasal gücün, birkaç kişiden oluşan küçük bir grubun elinde bulunduğu yönetim biçimlerine verilen isim “oligarşi” dir.

Biz –yani halk- oligarşik bir yapının belirlediği isimleri sadece onayladık, bunun adına da seçim dedik.

***

 

Ben, Niksar’da yaşıyorum.

Niksar, Türkiye’nin siyasi yapısını, kendi ölçeğinde çok keskin ve somut olarak yansıtan bir ilçe!

46 bin 684 seçmeni var. Bunlardan:

21 bin 279’ u AKP’ ye (%54.02)

10 bin 953’ü CHP’ ye (%27.80)

5 bin 376’ sı MHP’ye (%13.65)

Oy verdiler.

Türkiye geneline ne kadar yakın değil mi?

***

 

Bir ülkede “demokrasi ve meşruiyet” her zaman sadece “seçilmişlik” ögesine bağlı değildir. Dünyada; evrensel insan hak ve özgürlüklerine değer vermeyen totaliter yönetimlerin de seçimle iş başına geldiğinin örnekleri vardır.

17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’nde Atatürk şöyle diyordu:

“…Tam bağımsızlık demek, elbette siyasa, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, milletin ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir. Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden başarıya ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz.”

ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” nin eş başkanı olduğunu söyleyen bir başbakanın yönettiği ülkenin “tam bağımsız” olduğu söylenebilir mi?

Eğitimimiz, maliyemiz, ordumuz, kültürümüz gerçekten bağımsız mı?

Emperyalizmin, küresel efendilerin göz diktiği bir ülkede, halkın çıkarına olan olgulara kim karar verir?

Emperyalizm, hedefindeki bir ülkede “ulusal bilinç” oluşmasına izin verir mi?

***

 Murat Binzet isimli bir arkadaş gönderdiği elektronik posta ile seçimleri değerlendirmiş:

 

“Çanakkale (%43 AKP) Zaferi

Amasya (%55 AKP) Genelgesi

Sivas (%64 AKP) Kongresi

Erzurum (%72 AKP) Kongresi

Atatürk’ün Samsun’a (%61 AKP) Çıkışı”

Sayın Binzet’in, bu seçim sonuçlarının altına yazdığı notu buraya almıyorum.

***

 

Yazıya Montesqueiu’nin bir sözü ile başlamıştık. Yine onun bir sözüyle bitirelim:

“Bir ülkede yalakalığın getirisi, dürüstlüğün getirisinden daha fazla ise o ülke batar”

***

 

 

 

Dostluğu ile onur duyduğum Sevgili Arkadaşım Burç Divitçioğlu’nun sonsuzluğa göçtüğünü yeni öğrendim. O, benim tanıdığım en nitelikli insanlardan biriydi. İyiliksever bir yüreğe sahipti. Dostluğa büyük değer verirdi. Yokluğunun, sevenlerinin yaşamında, yeri doldurulamayacak bir boşluk bıraktığına inanıyorum. Kederli ailesine ve özellikle eşi Sevgili Dilek’e başsağlığı diliyor; ‘ışıklar içerisinde yat Sevgili Burç’ diyorum. Hami KARSLI

Bir cevap yazın