Nis
19
2016

TİYATRO KURAN DÜŞÜNÜŞTEN, TİYATRO YOKEDEN DÜŞÜNÜŞE…

 

İnsanlar genellikle bir olayın içinde yaşarken, o olayın, içinde yaşadığı topluluğun nasıl bir değişikliliğe uğradığının göstergesi olduğunu ayırt edemiyorlar. Neden sonra o olay tarih kitaplarına konu olup da, toplumsal bir dönüşümdeki rolü ortaya çıkınca işin ayırtına varıyorlar.

Ben, evimizin hemen alt tarafında bulunan Hanegâh Camii minaresinden: “Tanrı uludur” diye başlayıp “Tanrı’dan başka yoktur tapacak” diye biten Türkçe ezanın okunduğu yıllarda doğdum. 1950’de 10 yaşımda iken aynı minareden, yine aynı kişinin –Kahyaoğlu Hafız Ahmet Amca’nın- yanık sesiyle “Allahuekber” diye Arapça ezan okuyuşunu duyduğumda, toplumumuzun nasıl birdönüşüm yaşadığının ayırdında değildim.

***

Bu yazı aslında geçen hafta bu köşede yayımladığım “Antigone’den Mızraklı İlmihal’e…” başlıklı yazının devamı sayılır.

17 Nisan köy enstitülerinin kuruluş yıldönümü etkinlikleri nedeniyle bir albümü karıştırırken orada, Türk tarihinde bir ilk olan, mimarlığını Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü öğretim üyesi Mualla Eyüboğlu’nun yaptığı, 1943 yılında Hasanoğlan ve Çifteler Köy Enstitüleri öğrencilerinin alın teri, emeği ile yapılan amfi tiyatronun yapılış çalışmalarına ait bir fotoğrafla karşılaştım.

Daha sonra aynı albümde, köy enstitülü öğrencilerin kendi yaptıkları amfi tiyatroda sergiledikleri etkinliklere ait fotoğraflara baktım.

Tiyatro sahnesinin basamaklarında, ellerinde mandolinleriyle konser veren; sahnede halay çeken köy çocukları…

Bir başka fotoğrafta, tiyatro oyununda rol almış bir kız öğrenci… Ve hıncahınç izleyici dolu tiyatroda, izleyiciler arasında Cumhurbaşkanı İnönü…

73 yıl öncesi…

Devamını oku »

Nis
13
2016

(Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 76. yıldönümü nedeniyle) “ANTİGONE’DEN MIZRAKLI İLMİHAL’E…”

 

Yazının başlığını tırnak içine aldım. Çünkü bana ait değil!

Yalçın Kaya’nın, üst başlığı “Bozkırda Doğan Uygarlık” olan “Köy Enstitüleri” adlı iki ciltlik yapıtının alt başlığı “Antigone’den Mızraklı İlmihal’e” dir.

Köy Enstitüleri üzerine benim bildiğim 300’e yakın kitap, binlerce köşe yazısı yazıldı. Bunlardan birçoğu kitap, gazete kesiği olarak kitaplığımda var.

Günümüzde, köy enstitüleri üzerine yazılacak bir deneme için bence en uygun başlık bu cümledir diye düşünüyorum.

                       ***

Antigone, M.Ö. 5. Yüzyıl Atina’sında yaşayan Sophokles’in bir ağlatısıdır.(Tragedyası)

Dünya yazınının ilk direniş örneği kabul edilen bu ağlatı, bireysel özgürlüğe inanan Antigone adlı kahramanın, inançları ile devlet yasalarının çatışması sonucunda, devlet yetkesine (otoritesine) başkaldırışını konu edinir.

                         ***

Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’da kurulmuştu.

Dönemin Milli Şef’i İnönü, “köy enstitülerini Cumhuriyet’in eserleri içinde en kıymetlisi ve en sevgilisi saydığını” kendi el yazısıyla belirtmiş ve “Köy enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim” diye söz vermişti.

  1. Asaf Aktan, “Canlandırıcı Eğitim Yolunda” adlı kitabında İnönü’nün köy enstitüleriyle ilgili bir anısından söz eder:

“İsmet Paşa Savaştepe’ye gelmişti. Kendisini tuğla ocağına götürüyorduk. Yolda giderken tepeden, şimdi anımsıyorum, Pamukçu’dan Hatice Kolukısa o gün galiba kümes nöbetindeydi., onu çağırdı; geldi ‘ne var torbanda?’ dedi. O da, ‘Torbamda peynirim, ekmeğim var, köftem var’ dedi. ‘Başka neyin var? Göster bakayım!’ dedi. Torbadan bir de Sophokles’in Antigone kitabı çıktı. Antigone’yi görür görmez İsmet Paşa’nın gözleri yaşardı. Yanındaki Abdurrahman Nafiz Gürman Paşa’ya, ‘Paşam, görüyorsunuz, bu klasikler daha yeni çıktı. Ankara’da bile okunmuyor. Benim çocuklarım okuyor. Köylümüz, şehirlimiz, generalimiz ne zaman kitabı da kumanyasına ekleyecek duruma gelirse o gün Türkiye gerçekten kurtulmuş olur” dedi.

                           ***

Devamını oku »

Nis
6
2016

BİLİSİZ YÜREKLİLİĞİ (CAHİL CESARETİ)

 

            Bir yüksek okulda öğretmenlik yapıyordum. Okulda öğrenci temsilciliği için bir seçim vardı. Dikkatimi çeken şey, okulun başarılı öğrencilerinden hiçbirinin bu işe istekli olmamalarıydı. Ortaya çıkan beş adayın tümü de derslerinde başarısız, hiçbir nitelikleri olmayan insanlardı. Genel kültürden yoksun, arabesk müzik dinleyen, eğitim izlenceleriyle, öğrenci sorunlarıyla ilgilenmeyen kişilerdi.

İşin en ilginç yanı, bunların içinde, en bilgisiz, en niteliksiz ama en çok bağırarak konuşan temsilci seçilmişti.

                                                                 ***

Yine, her nasılsa liseyi bitirebilmiş ve birtakım kişilerin de yardımıyla yüksek okula girebilmiş bir öğrencim vardı. Doğu kökenli, yoksul bir ailenin çocuğuydu. Dikkatimi çeken en büyük özelliği, kendisinden güçlü olan herkesin karşısında eğilip bükülmeyi becerebilmesi, onlardan nasıl kişisel fayda sağlayabileceğini çok iyi bilmesiydi. Ancak, kendisi daha güçlü hale geldiğinde, hiç çekinmeden daha önce önünde eğildiği insanları harcayabiliyordu.

Politika ile ilgileniyordu. Ancak politikanın gerçek anlamı olan “yurt hizmeti” umurunda değildi. Onun için politika, isteklerini yaşama geçirebilmek için güçlü olanlardan nasıl faydalanabileceğiydi. Bu nedenle özellikle belediye başkanlarına yanaşıyor, onların toplantılarına katılıyor, kendini göstererek onları alkışlıyor, sonra da o belediyeden besleniyordu (nemalanıyordu).

                Onun hiçbir ciddi kitap okuduğunu görmemiştim. Ama, kendi kendime hep “Bu çocuk kesin Makyavel’in Prens’ini okumuştur” diye düşündüğüm de oluyordu. Çünkü o, amacına varabilmek için aklına gelen her şeyi yapmakta bir sakınca görmüyordu.

Yalan söyleyebiliyor, dini kullanabiliyor, eğilip bükülebiliyor, zalim olabiliyor, hep biraz daha yükseğe oynuyordu. Tutkularının (ihtiraslarının) sınırı yoktu.

Hızla yükseldi. Belediye başkanı, milletvekili oldu.

Daha da yukarı çıkmak isterken, hızla baş aşağı yere düştü!

Devamını oku »

Mar
30
2016

SADECE 20. YÜZYILIN DEĞİL, TÜM YÜZYILLARIN LİDERİ: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

 

 

“Kemalizmi müfredattan silelim”

AKP’li Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir Sen) Genel Başkan Yardımcısı Atilla Olçum, Burdur İl Divan Toplantısı’nda böyle buyurmuş! (!)

Burdur Eğitim Bir Sen Şube Başkanı da Atilla Olçum’a plaket vermiş” (29 Mart 2016 tarihli Aydınlık Gazetesi, S. 1)

***

Niksar’da Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kurduğumuz yıldı, yanılmıyorsam 1996 yılı Mart ayı… Evime konuk olarak gelen bazı genç öğretmen arkadaşlarla söyleşiyorduk. Bir ara, anne ve babasını çok yakından tanıdığım ve sevdiğim, stajyerliğini de müdürlüğünü yaptığım bir lisede kaldırdığımız genç bir öğretmen arkadaş bana dönerek : “Biz sizi devrimci biliyorduk. Meğerse siz Atatürkçüymüşsünüz” dedi.

Büyük bir şaşkınlıkla bu genç öğretmenin yüzüne bakarak: “Sen bir ulusu emperyalizmin pençesinden kurtaran bir lideri ve o liderin eylem ve düşüncelerini benimseyen kişileri devrimci olarak görmüyor musun?” dedim. Bana: “Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı o mu yaptı, halk yaptı. O, bir küçük burjuva devrimcisiydi, o kadar” yanıtını verdi.

Yaşamında, hiçbir toplumsal başarısını gözlemlemediğim bu zavallı gence acıyarak bakmıştım.

***

Ellerindeki kıçı kırık bir silahla dağlarda dolaşıp, halktan kopuk devrimcilik yaptıklarını zanneden ama yakalanıp cezaevlerinde yattıktan sonra, sadece geçmişleriyle övünüp hiçbir şey üretmeyen sözde devrimci bir grup evime konuk olarak gelmişti.

Evimin üst kat pencerelerinin birinde sürekli asılı olarak duran üzeri Atatürk resimli bir Türk Bayrağı vardır. Evime o bayrağın altından geçilerek girilir.

Devrimci grup o bayrağı görünce, “Biz bu bayrağın altından geçmeyiz” dediler.

Onlar da Atatürk’ü ve Türk Ulusalcılığı’nı sevmiyorlardı.

*** Devamını oku »

Mar
23
2016

TÜM TOKATLI HAYVANSEVERLERE…

 

Bu köşenin okurları anımsayacaklardır:

14 Ocak 2016 günü, Tokat Valisi Sayın Cevdet Can’a bir açık mektup yayınlamış ve il genelinde “sokak hayvanlarının yaşadığı acıklı durumu” anlatarak, çözüm önerisi sunmuştum.

Yazım yanıt bulmayınca 28 Ocak günlü yazımın altında Sayın Cevdet Can’a konuyu tekrar anımsatmış, Niksar’ın Çamiçi Yaylası’nda -18 dereceye düşen ısıda sokak hayvanlarının nasıl perişan olduklarını duyurmuş, yazımı Mahatma Gandhi’nin“Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir” sözüyle bitirmiştim.

Bu yazıya da bir yanıt alamayınca, 04 Şubat 2016 günlü yazımın altında yine Sayın Cevdet Can’a seslenmiş ve çözüm önerimi yinelemiş; yazdıklarımın Sayın Vali’ye ulaşıp ulaşmadığını da araştırmıştım.

Sonuçta Tokat Valiliği’nin Web site yapımcısı Sayın Gülay Gürkök’ten, yazılarımın Sayın Vali tarafından okunduğunu öğrenmiştim.

*** Devamını oku »