10 KASIM 2017’DE ATATÜRKÇÜLÜK’ÜN NERESİNDEYİZ? (Devrim ve Karşıdevrim)
10 KASIM 2017’DE
ATATÜRKÇÜLÜK’ÜN NERESİNDEYİZ?
(Devrim ve Karşıdevrim)
Hami KARSLI
Emekli Yazın Öğretmeni
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk’ü sonsuzluğa uğradığımız günün 79. yılındayız.
O, Batı’nın 200 yılda yaptığı devrimleri 14-15 yılda gerçekleştiren; sadece 20. Yüzyıl’ın değil tüm yüzyılların en büyük devrimcilerinden biriydi.
Ekonomisi çökmüş, yönetimi beceriksiz ve yeteneksiz ellere geçtiği için parçalanıp yok olma sürecine giren bir imparatorluğun külleri arasından tüm dünyanın saygı duyduğu, hayranlıkla izlediği yepyeni bir devlet kurmuştu.
Atatürk, 1923 yılında: “Tarih, ulusların yükselme ve alçalma nedenlerini incelerken birçok siyasal, askersel ve sosyal nedenler sayar. Ancak bir ulusun doğrudan doğruya yaşamıyla, yükselişi ve alçalışıyla ilgili olan şey ekonomisidir. Tarihin ve deneyimlerin ortaya koyduğu bu gerçek bizim ulusal yaşamımızda tamamen ortaya çıkar. Türk tarihi incelenirse, bütün yükseliş ve alçalış nedenlerinin bir ekonomi olayından başka bir şey olmadığı anlaşılır” demişti. Bu sözler, V. İ. Lenin’in, “Politika, ekonominin yoğunlaşmış, genelleştirilmiş ve sonuçlarına vardırılmış biçimidir” şeklindeki sözüyle özdeşlik taşımıyor mu?
Çanakkale’den başlayarak, Ulusal Kurtuluş Savaşı’yla devam eden yıllarda üretken nüfusun büyük çoğunluğunu kaybeden; Osmanlı’dan kalan borçların büyük bir kısmını üstlenen; sanayisi, kentsoylusu (burjuvası) olmayan; nüfusunun %80’den fazlasının ilkel koşullarda köylerde yaşayan ve tüm dünyada ekonomik bunalım yaşanırken Atatürk’ün gerçekleştirdiği işler –özellikle ekonomi alanında- olağanüstüdür.
Atatürk, “ekonomik egemenlik olmadan ulusal egemenliğin olamayacağını” biliyordu. Bunun en büyük göstergesi hazırlattığı ve birçoğunu uygulamaya koyduğu kalkınma planlarıdır.
Sanayiye yönelme, yerli malı kullanmaya özendirme, demiryolları, ulusal bankalar, yabancı sermayenin ulusal sermayeye dönüştürülmesi, tarım alanında yapılan öncü çalışmalar Atatürk’ün ekonomik egemenlik çalışmalarıdır.
Diğer alanlarda –özellikle sosyal alanda- yapılan tüm devrimler, ekonomik alanda yapılan devrimlerin üzerine bina edilmiştir.